"WACC ve CAPM
Metodolojilerinin Kritik Analizi: İskonto Oranı Belirlemede Geleneksel
Yaklaşımların Sınırları ve Yeni Perspektifler"
"A Critical Analysis of WACC and CAPM
Methodologies: Limitations of Traditional Approaches and New Perspectives in
Determining the Discount Rate"
Doç. Dr. Hasan Yalçın [1]
ORCID:
0000-0002-9108-6246
Özet
Bu çalışma, İndirgenmiş Nakit Akımı
(DCF) yönteminde iskonto oranlarının belirlenmesinin teorik temellerini ve
pratik zorluklarını incelemektedir. Araştırma, Ağırlıklı Ortalama Sermaye
Maliyeti (WACC) ve Sermaye Varlıklarını Fiyatlama Modeli (CAPM) gibi geleneksel
yaklaşımları analiz ederek, bunların sınırlamalarını ve yaygın uygulama
hatalarını vurgulamaktadır. Bu sınırlamaların üstesinden gelmek için çok
faktörlü modeller, Ayarlanmış Bugünkü Değer (APV) ve piyasa çıkarımsal
getirileri gibi alternatif metodolojiler değerlendirilmektedir. Çalışma,
geleneksel yöntemlerin basitlik ve pratiklik nedeniyle yaygın kullanımlarını
sürdürmelerine rağmen, karmaşık risk dinamiklerini ve değişen piyasa
koşullarını doğru şekilde yansıtmakta yetersiz kaldıklarını ortaya koymaktadır.
Bulgular, uygulayıcıların şirkete özgü faktörleri göz önünde bulundurarak çoklu
yaklaşımlar kullanmaları ve iskonto oranlarını düzenli güncellemeleri
gerektiğini göstermektedir. Bu araştırma, çeşitli değerleme bağlamlarında uygun
iskonto oranlarının belirlenmesi için kapsamlı bir çerçeve sunarak hem akademik
literatüre hem de pratik uygulamalara katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: İskonto Oranı, Sermaye Varlıklarını Fiyatlama, Modeli
Ağırlıklı Ortalama Sermaye Maliyeti
JEL Sınıflaması: G31, G32, G12
Abstract
This study
examines the theoretical foundations and practical challenges of determining
discount rates in company valuation using the Discounted Cash Flow (DCF)
method. The research analyzes traditional approaches such as Weighted Average
Cost of Capital (WACC) and Capital Asset Pricing Model (CAPM), highlighting
their limitations and common implementation errors. Alternative methodologies
including multi-factor models, Adjusted Present Value (APV), and market-implied
returns are evaluated as potential solutions to overcome these limitations. The
study reveals that while traditional methods remain widely used due to their
simplicity and practicality, they often fail to capture complex risk dynamics
and changing market conditions accurately. The findings suggest that
practitioners should employ multiple approaches and regular updates to discount
rates while considering company-specific factors. This research contributes to
both academic literature and practical applications by providing a
comprehensive framework for determining appropriate discount rates in various
valuation contexts.
Keywords ; Discount Rate, CAPM, WACC
JEL
Classification: G31,
G32, G12
Cite this
article as; Yalçın, H. (2025). WACC ve CAPM
metodolojilerinin kritik analizi: İskonto oranı belirlemede geleneksel
yaklaşımların sınırları ve yeni perspektifler. HSY Business Academy Business
Research Series, 2025(007), 1-13.
GİRİŞ
İndirgenmiş
Nakit Akımı (Discounted Cash Flow, DCF) yöntemi, bir şirketin veya projenin
gelecekte yaratacağı nakit akımlarının bugünkü değerini hesaplayarak içsel
değerini belirlemeye çalışır [Fernando, 2024]. Bu yöntemde kullanılan iskonto
oranı, gelecekteki nakit akımlarını bugüne indirgerken paranın zaman
değerini ve risk faktörünü dikkate alan orandır. Doğru belirlenmiş bir iskonto
oranı, yatırımın net bugünkü değer hesaplamasında kritik bir rol oynar; küçük
değişimler bile bir projenin finansal olarak uygulanabilir olup olmayacağını
belirleyebilecek ölçüde sonuçları etkileyebilir [Hayes, 2024]. Bazı uzmanlar,
DCF analizinde “en kritik girdi”nin iskonto oranı olduğunu vurgulayarak, yanlış
seçilen oranın değerleme sonuçlarını ciddi biçimde saptırabileceğine dikkat
çeker [Damodaran, 2015].
İskonto
oranı, özünde alternatif bir yatırımla elde edilebilecek getiri oranını, yani fırsat
maliyetini temsil eder. Aynı risk düzeyine sahip alternatif bir yatırımın
getirisi, değerleme yapılan varlık için mantıksal bir ölçüt oluşturur. Bu oran
iki temel bileşenden oluşur: (i) risksiz getiri oranı (paranın zaman
değeri) ve (ii) risk primi (yatırımın içerdiği belirsizlik/risk için ek
getiri talebi). Modern finans teorisinde risksiz oran genellikle devlet tahvili
gibi varsayılan risksiz enstrümanların getirisine dayanırken, risk primi
piyasalardaki risk algısına göre belirlenir. Böylece iskonto oranı, bir yatırımın
zaman değerini ve riskini tek bir parametrede birleştirir [Cifuentes, 2016;
Chrysafis, 2012).]. Bu parametre DCF formülünün paydasında yer alarak
gelecekteki nakit akımlarını bugüne indirger; yanlış belirlendiğinde şirket
değerlemesinde ciddi hata paylarına yol açabilir. Nitekim Cochrane (2011) bu
konuda “iskonto oranlarının beklenenden çok daha değişken olduğunu” ve finans
literatüründeki birçok anlaşmazlığın iskonto oranlarının nasıl belirlendiğine
dair olduğunu belirtmiştir [Cochrane, 2011].
Sonuç
olarak, iskonto oranı hem teoride hem pratikte şirket değerlemesinin en önemli
unsurlarından biridir. Bu makalede, DCF yönteminde iskonto oranının
belirlenmesi sürecini ve bu sürecin zorluklarını ele alacağız. İlk olarak
yaygın olarak kullanılan geleneksel yöntemler (örn. Ağırlıklı Ortalama
Sermaye Maliyeti - WACC ve özsermaye maliyeti hesaplamaları) incelenecek,
ardından bu yöntemlere getirilen eleştiriler ve sık yapılan hatalar
tartışılacaktır. Daha sonra literatürde öne sürülen alternatif yaklaşımlar
tanıtılarak, iskonto oranının belirlenmesine ilişkin farklı bakış açıları
değerlendirilecektir. Son olarak, doğru iskonto oranı belirlemenin zorlukları
özetlenip gelecekteki araştırmalar için önerilere yer verilecektir.
İSKONTO ORANININ BELİRLENMESİ
(GELENEKSEL YÖNTEMLER)
Şirket
değerlemesinde en yaygın kullanılan iskonto oranı, şirketin ortalama sermaye
maliyetini yansıtan Ağırlıklı Ortalama Sermaye Maliyeti (WACC)’dir [Ray, vd.
2009]. WACC, bir şirketin finansman yapısındaki tüm kaynakların (özsermaye ve
borç gibi) maliyetlerini, sermayedeki ağırlıklarına göre ortalamaktadır [Mian,
2005; Pratt, 2002)]. Matematiksel olarak ifade etmek gerekirse, WACC genellikle
şu formülle hesaplanır: [Bloomenthal, 2024].
WACC
= (Özsermaye Maliyeti × Özsermaye Oranı) + (Borç Maliyeti × Borç Oranı × (1 -
Vergi Oranı))
Bu
formülde özsermaye maliyeti (re) şirketin hissedarlarının beklediği getiri
oranını, borç maliyeti (rd) ise şirketin borçlanma maliyetini (faiz oranı)
temsil eder; borç maliyeti vergi avantajı nedeniyle (1 - vergi oranı) ile
çarpılarak düzeltilir. Özsermaye ve borcun göreli ağırlıkları ise genellikle
piyasa değerlerine göre belirlenir, zira şirketin gerçek sermaye maliyeti
piyasa değerlerince daha doğru yansıtılır [Mauboussin, & Callahan 2023].
WACC yaklaşımı, şirketin hem ortaklarına hem de kreditörlerine sağladığı getiri
beklentilerinin birleşik bir göstergesidir. Nitekim uygulamada şirketler, tüm
işletme için iskonto oranı olarak çoğunlukla WACC’ı kullanarak proje
değerlemeleri yapmaktadır [Fernando, 2024].
Özsermaye
maliyeti (ke):
WACC hesaplamasında en kritik bileşenlerden biri özsermaye maliyetidir.
Özsermaye maliyeti, şirket ortaklarının yatırımdan beklediği asgari getiri
oranıdır ve genellikle Sermaye Varlıklarını Fiyatlama Modeli (Capital Asset
Pricing Model, CAPM) kullanılarak tahmin edilir. CAPM formülü, bir varlığın
beklenen getirisini risksiz getiri oranına eklenen bir risk primi olarak ifade
eder:
E(r)
= r_f + β * (E(r_m) - r_f)
Bu
denklemde r_f risksiz faiz oranını (genellikle devlet tahvili faizi), (E(r_m)
- r_f) piyasa risk primini (piyasanın risksiz oran üzerindeki beklenen
fazladan getirisi) ve β (beta) ise ilgili şirket hissesinin sistematik riskini
ifade eder. Beta katsayısı, hisse senedinin getirisinin genel piyasa
getirisindeki dalgalanmalara duyarlılığını ölçer. Örneğin β = 1 ise hissenin
piyasa ile aynı oynaklığa sahip olduğu, β > 1 ise piyasa ortalamasından daha
volatil (riskli), β < 1 ise daha düşük volatiliteye sahip olduğu kabul edilir.
CAPM
varsayımına göre yatırımcılar, zaman değeri için risksiz oranla, üstlendikleri
sistematik risk için ise piyasa risk primi ile orantılı bir getiri talep
ederler [Bloomenthal, 2024]. Böylece CAPM, özsermaye maliyetini ölçmek için
pratik ve yaygın bir araç sunar. Nitekim şirketlerin büyük bir kısmı, yatırım
projelerinin getirisini değerlendirirken CAPM tabanlı özsermaye maliyetini
asgari getiri eşiği (hurdle rate) olarak kullanmaktadır. Yapılan anketler,
CFO’ların yaklaşık %74’ünün proje değerlemesinde CAPM yöntemine güvendiğini
göstermektedir [Graham & Harvey 2001; Estrada, 2011].
Özsermaye
maliyeti hesaplamada CAPM dışında, özellikle temettü ödeyen olgun şirketler
için temettü kapitalizasyon modeli (Gordon Büyüme Modeli) gibi yaklaşımlar da
kullanılabilir. Bu model, hisse senedinin beklenen temettülerini ve bunların
büyüme oranını kullanarak, özsermaye maliyetini doğrudan hisse fiyatından
türetir. Ancak temettü modeli, düzenli ve öngörülebilir temettü ödeyen
şirketlerle sınırlı olduğu için, uygulamada en yaygın yaklaşım CAPM’nin
kullanılmasıdır [Kenton, 2024]. Özsermaye maliyetini belirlerken şirket özel
riskleri de göz önüne alınmalıdır. Örneğin halka açık benzer şirket verilerinin
bulunmadığı veya beta katsayısının güvenilir hesaplanamadığı durumlarda
değerleme uzmanları, build-up (katkı) yöntemi denilen bir başka geleneksel yönteme
başvurabilirler. Build-up yaklaşımı, risksiz orana sırasıyla genel piyasa risk
primi, küçük şirket primi, sektör riski primi ve şirket özelinde ek risk
primleri eklenerek özsermaye maliyetini oluşturur [Smith Schafer. 2020]. Bu
yöntemde beta katsayısı kullanılmaz; yerine tarihsel risk primleri toplanarak
yatırımcıların talep edeceği toplam getiri tahmin edilir. Dolayısıyla build-up
metodu, özellikle küçük veya halka açık olmayan şirket değerlemelerinde CAPM’ye
bir alternatif olarak uzun yıllardır uygulanmaktadır.
Borç
maliyeti (rd):
WACC içindeki diğer unsur olan borç maliyeti ise şirketin borçlanma için
ödediği faiz oranlarının ağırlıklı ortalamasıdır. Genellikle şirketin
halihazırdaki tahvil getirileri veya kredi faizleri baz alınarak bulunur.
Borçlanma faiz ödemeleri vergiden düşülebildiği için, borcun maliyeti
hesaplanırken vergi avantajı dikkate alınır ve efektif borç maliyeti rd × (1 -
vergi oranı) formülüyle düşürülür [Bloomenthal, 2024]. Böylece WACC formülü,
vergi kalkanı etkisini yansıtarak, özkaynak ve borcun net maliyetini
birleştirir.
Özetle,
WACC yöntemi şirketin hem özkaynak hem de yabancı kaynak maliyetlerini bütüncül
bir iskonto oranında birleştirerek DCF analizinde kullanıma hazır hale getirir.
Eğer değerlemeye konu nakit akımları tüm firmanın (işletmenin) serbest nakit
akımları ise WACC iskonto oranı olarak kullanılır; çünkü bu nakit akımlarının
finansmanı hem özsermaye hem de borçla yapılmaktadır. Buna karşılık yalnızca
özsermaye bakış açısıyla nakit akımları (örneğin hisse başına temettüler veya
serbest nakitin borç servisinden arındırılmış kısmı) iskonto ediliyorsa,
doğrudan özsermaye maliyeti kullanılabilir. Temel prensip olarak, nakit
akımlarının niteliği ile iskonto oranının tutarlı olması gerekir [Damodaran,
2015]. Örneğin, vergi öncesi bir nakit akımı serisi, vergi etkisini barındıran
WACC ile; sadece özsermaye getirisini ilgilendiren bir nakit akımı ise
özsermaye maliyeti ile iskonto edilmelidir. Bu tutarlılık ilkesine uyulduğunda,
doğru iskonto oranı şirketin değerinin en iyi göstergesi olan net bugünkü
değeri hesaplamada güvenilir şekilde kullanılabilir.
Eleştirel
Değerlendirme: Geleneksel Yöntemlerin Sınırları ve Hatalar
Geleneksel
iskonto oranı belirleme yöntemleri (WACC ve CAPM gibi), yaygın ve kullanışlı
olmalarına rağmen hem teorik varsayımları hem de pratik uygulamaları açısından
çeşitli eleştirilere konu olmuştur [Farber vd., 2006]. Bu bölümde, söz konusu
yöntemlerin başlıca eksiklikleri, metodolojik sorunları ve uygulamada
karşılaşılan yanlış kullanımları ele alınmaktadır.
CAPM
ve Özsermaye Maliyeti Eleştirileri
CAPM,
finans teorisinde standart bir model olsa da gerçek dünya verileriyle
sınandığında önemli tutarsızlıklar gözlenmiştir. Ampirik çalışmalar, CAPM’nin
öngördüğü şekilde beta katsayısı ile hisse getirileri arasında güçlü bir
korelasyon olmadığını ortaya koymuştur. Özellikle Fama ve French’in ünlü
çalışmalarında, piyasa betasının getirileri açıklamada yetersiz kaldığı; küçük
ölçekli şirket hisselerinin ve değer hisselerinin (defter/değer oranı yüksek
hisseler) sistematik olarak CAPM’nin beklediğinden daha yüksek getiri sağladığı
gösterilmiştir. Bu bulgular, CAPM’nin risk ve getiri arasındaki ilişkiyi tam
yakalayamadığını, tek faktörlü beta yaklaşımının eksik kaldığını
göstermektedir.
Teorik
düzlemde de CAPM, basitleştirici varsayımları nedeniyle eleştirilir: Tüm
yatırımcıların tek bir dönem boyunca yatırım yaptığı, risksiz orandan sınırsız
borçlanabildiği, sadece sistematik riskin önemli olduğu (tüm çeşitlendirilmiş
olmayan risklerin ihmal edildiği) ve sermaye piyasalarının mükemmel işlediği
varsayımları gerçekçi değildir [Bloomenthal, 2024]. Örneğin CAPM, şirketin
maruz kaldığı tek riskin piyasa riski (beta) olduğunu varsayar, oysa şirketin
spesifik (idiyosinkratik) riskleri pratikte tamamen yok sayılamayabilir. Ayrıca
beta katsayısının hesaplanması tarihsel verilere dayanır ve hangi dönemden
alındığına göre farklı sonuçlar verebilir; bu da modelin öngörü gücünü
zayıflatır. Tüm bu nedenlerle, finans literatüründe CAPM’ye yönelik "teoride
güzel, pratikte zayıf" şeklinde özetlenebilecek bir eleştirel bakış
gelişmiştir [Mauboussin, & Callahan 2023].
Nitekim
bir yorumda CAPM için “formül çalışmıyor – doğru risk fiyatını vermiyor”
değerlendirmesi yapılmış ve bu modelle hesaplanan iskonto oranlarının şirket
değerini ciddi biçimde yanıltabileceği gösterilmiştir [Vereckey, 2020]. Bununla
birlikte, CAPM’nin eksiklerine rağmen daha üstün bir basit modelin yokluğu,
uygulamada kullanımının devam etmesine yol açmaktadır. Pek çok finans profesörü
ve uygulamacısı onlarca yıldır CAPM’yi öğretmekte ve kullanmakta, ancak
beraberinde modelin sınırlılıklarını da vurgulamaktadır [Vereckey, 2020].
Özetle, CAPM eleştirilse de yatırımcı beklentilerini sistematik bir şekilde
iskonto oranına yansıtma konusunda yaygın kabul görmüş bir çerçeve sunması
nedeniyle fiiliyatta varlığını sürdürmektedir.
WACC ve Sermaye
Maliyeti Yaklaşımının Eleştirileri:
WACC,
şirket değerlemesinde standart bir araç olmakla beraber onun da arkasındaki
varsayımlar ve kullanım sınırları iyi anlaşılmadığında hatalı sonuçlar
doğurabilir. Birincil varsayım, şirketin hedef sermaye yapısının
(borç/özsermaye oranının) zaman içinde sabit kalacağıdır [CrossVal, 2024]. Oysa
gerçekte şirketler finansman yapılarını değişen koşullara göre
ayarlayabilirler; büyük yatırımlar, birleşmeler veya kriz dönemleri
borç-özsermaye dengesini değiştirebilir. WACC formülü sabit bir sermaye yapısı varsayımı
altında geçerlidir; eğer şirket gelecekte farklı bir finansman stratejisi
izleyecekse, tek bir WACC kullanmak yanılgı yaratabilir. Bu durumda, Ayarlanmış
Bugünkü Değer (Adjusted Present Value, APV) yöntemi gibi alternatif yaklaşımlar
tercih edilmelidir. APV, proje değerini önce tümüyle özkaynakla finanse edilmiş
gibi hesaplayıp (yalın değer), daha sonra borç kullanımının getirdiği vergi
kalkanı gibi yan etkileri ayrı ayrı indirgeme prensibine dayanır [Mian, 2005].
WACC’ın aksine APV, borç düzeyinin değişimini modellemeye esneklik tanıdığı
için sermaye yapısı değişken projelerde daha doğru sonuç verebilir [CrossVal,
2024].
WACC
yönteminin bir diğer kritik varsayımı, hesaplamada kullanılan bileşenlerin
doğru belirlenmesidir. Yanlış uygulamaların başında, WACC hesaplanırken
özsermaye ve borç ağırlıklarının yanlış (örneğin defter değeriyle) alınması
gelir. Halbuki sermaye maliyeti, piyasa beklentilerinin bir yansımasıdır ve bu
nedenle ağırlıkların piyasa değerlerine göre belirlenmesi gerekir; defter
(muhasebe) değerlerine göre ağırlık kullanmak hatalı bir iskonto oranına yol
açabilir [Mauboussin, & Callahan 2023].
Bir
diğer yaygın hata, tutarsız nakit akımı ve iskonto oranı eşleştirmesidir.
Örneğin, borç servisi (faiz ödemeleri) düşülmemiş bir işletme nakit akımı
serisinin, özsermaye maliyeti (yalnızca hisse getirisi) ile iskonto edilmesi
tutarsızlıktır ve değeri ciddi ölçüde yanlış hesaplar. Damadoran bu tür hatalı
DCF uygulamalarını "chimera DCF -hayali DCF"[2]
olarak adlandırmış ve farklı para birimi, enflasyon veya kaldıraç düzeylerini
karıştırarak yapılan iskonto işlemlerinin sonuçta anlamsız olduğunu
vurgulamıştır [Damodaran, 2015]. Dolayısıyla, değerleme analizlerinde
hesaplanan iskonto oranının, indirgenen nakit akımlarının para birimi,
enflasyon düzeyi, vergi durumu ve kaldıraç etkisi ile uyumlu olması şarttır.
WACC
kullanımında karşılaşılan bir diğer sorun, şirketlerin projeler arası risk
farklarını göz ardı ederek tek bir iskonto oranı kullanmalarıdır. İdeal olarak,
şirket içindeki her proje kendi risk profiline uygun bir iskonto oranıyla
değerlendirilmelidir; örneğin çok riskli bir yatırım için şirket ortalama
WACC’ından daha yüksek bir iskonto oranı gerekebilir. Ancak uygulamada birçok
firma, farklı risk düzeyindeki yatırımlarında bile şirket ortalama iskonto
oranını (hurdle rate) kullanmaktadır [Mauboussin, & Callahan 2023].
Araştırmalar, firmaların önemli bir kısmının NPV analizlerinde tek bir standart
iskonto oranı (örn. %10 gibi yuvarlak bir oran) benimsediğini göstermektedir
[Gormsen, & Huber 2023]. Bu durum, düşük riskli projelerin gereğinden
yüksek bir oranda iskonto edilip reddedilmesine veya yüksek riskli projelerin
düşük bir oranda iskonto edilip kabul edilmesine yol açarak sermayenin hatalı
tahsisine neden olabilir [Mauboussin, & Callahan 2023].
Graham
ve Harvey (2001) tarafından yapılan kapsamlı bir CFO anketinde, şirket
yöneticilerinin %75’inin yatırımların değerlemesinde tek tip bir iskonto oranı
kullandığı saptanmıştır. Benzer şekilde, Bruner ve arkadaşlarının (1998)
çalışmalarında şirketlerin %85’inin yeni proje değerlendirmelerinde WACC
yöntemini kullandığı belirlenmiştir [Bruner, 1998]. Bu bulgular, akademik
literatürdeki tüm eleştirilere rağmen, pratikte basit ve tutarlı bir karar
kuralı sağladığı için WACC ve benzeri yaklaşımların yaygınlığını koruduğunu
gösterir. Yine de bu tür yaklaşımların “bir kalıp herkese uyar” şeklinde körü
körüne uygulanması sakıncalıdır. Her projenin risk dinamiklerini ve finansman
özelliklerini göz önüne alarak iskonto oranını uyarlamak, daha sağlıklı yatırım
kararları almak için gereklidir [Mauboussin, & Callahan 2023].
Özetle,
geleneksel yöntemlerin eleştirileri üç ana başlıkta toplanabilir: (1) Teorik
varsayımlarının kısıtlayıcılığı: Hem CAPM hem de WACC, gerçek dünyada birebir
sağlanması zor varsayımlara dayanır; bu da bazen modelin öngörüleri ile
gerçekleşmelerin farklılaşmasına yol açar [Bloomenthal, 2024]. (2) Ampirik
geçerlilik sorunları: Özellikle CAPM, tarihsel verilerle sınandığında beta ile
getiriler arasındaki ilişki zayıf kalmıştır ve ek risk faktörlerinin varlığı
tespit edilmiştir. (3) Uygulama hataları: Yöntem doğru olsa bile, yanlış veri
kullanımı (örneğin hatalı beta, yanlış ağırlıklar) veya modelin kapsamı dışında
kullanımı (tutarsız nakit akımı eşleştirmesi, projeler arası ayrım yapmama)
nedeniyle hatalar ortaya çıkabilir. Bu nedenle, değerleme uzmanlarının
geleneksel araçları kullanırken bu sınırlamaların bilincinde olması ve
gerektiğinde düzeltme veya alternatif yöntemlere başvurması gerekir [Mian,
2005]. Mian’ın da belirttiği gibi, WACC yaklaşımı birçok “gerçekçi olmayan
varsayıma” dayanır ve her durumda geçerli bir değerleme aracı olarak
kullanılması sakıncalı sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla, geleneksel yöntemleri
ezbere uygulamak yerine, onların altındaki varsayımları test etmek, farklı
senaryolarda sonuçları duyarlılık analizine tabi tutmak ve mümkünse alternatif
yaklaşımlarla çapraz kontrol yapmak en iyi uygulama olarak önerilmektedir.
ALTERNATİF
YAKLAŞIMLAR
Geleneksel
iskonto oranı belirleme yöntemlerindeki kısıtlar, araştırmacıları ve
uygulayıcıları alternatif teknikler geliştirmeye yöneltmiştir
[Galagedera, 2007]. Bu bölümde, literatürde ve uygulamada öne çıkan bazı
alternatif yaklaşımlar özetlenmektedir:
Çok
Faktörlü Modeller
CAPM’nin
tek risk faktörlü yapısına karşılık, Fama-French Üç Faktör Modeli gibi çok
faktörlü modeller, iskonto oranının belirlenmesinde daha kapsamlı bir çerçeve
sunar. Fama ve French, piyasa riskine ek olarak şirket büyüklüğü (küçük-büyük
şirket farkı) ve değer faktörü (yüksek-düşük defter/piyasa değeri farkı) gibi
ilave risk faktörleri tanımlayarak hisse getiri farklılıklarını daha iyi
açıklamışlardır Daha sonra model, şirket kârlılığı ve yatırımları gibi
faktörlerin eklenmesiyle beş faktörlü hale de getirilmiştir [Fama, &
French, 2004; Fama, & French 1992]. Bu tür modellerin amacı, özsermaye
maliyetini hesaplarken beta yerine birden fazla beta (her faktör için)
kullanıp, her bir sistematik risk türü için ayrı risk primi eklemektir.
Arbitraj
Fiyatlama Teorisi (APT)
Arbitraj
Fiyatlama Teorisi (APT) de benzer şekilde, herhangi bir sayıda makroekonomik
veya piyasa faktörünün varlık getirilerini belirlediğini varsayarak çok
faktörlü bir iskonto oranı yaklaşımı sunar [Ross, 1976]. Çok faktörlü modeller,
özellikle CAPM’nin açıklamakta zorlandığı anormal getiri paternlerini
yakalamada başarılı olmuştur. Örneğin, üç faktörlü model küçük ölçekli
şirketlerin yüksek getiri eğilimini ve değer hisselerinin momentumunu kısmen
iskonto oranına yansıtarak açıklayabilir. Ancak bu modellerin de uygulanmasında
dikkat edilmesi gereken noktalar vardır: Faktör primleri tarihsel olarak
değişken olabileceği gibi, her şirket için bu faktörlerin beta değerlerini
kestirmek de gürültü barındırabilir. Buna rağmen, çok faktörlü yaklaşımlar
günümüzde akademik çevrelerde yaygın kabul görmüş olup, pratikte de bazı varlık
yönetimi şirketleri ve gelişmiş yatırımcılar tarafından kullanılmaktadır
[Mauboussin, & Callahan 2023]. Özetle, iskonto oranının belirlenmesinde tek
faktörlü CAPM’ye alternatif olarak, “faktör modelleri” daha zengin bir risk
primi yapısı sunarak daha isabetli özsermaye maliyeti tahminleri sağlayabilir
[Mohammad, 2012; Yalçın, 2014].
Ayarlanmış
Bugünkü Değer (APV) Yaklaşımı
APV,
özellikle sermaye yapısının değişken olduğu veya borçlanma ile önemli vergi
tasarruflarının elde edildiği durumlarda tercih edilen bir değerleme
yöntemidir. Bu yaklaşımda bir projenin değeri, öncelikle borçsuz durumda
indirgenmiş nakit akımlarının değeri ile borçlanmadan kaynaklanan ek değerlerin
(faiz vergi kalkanı, sübvansiyonlar vb.) toplamı olarak hesaplanır [Mian,
2005]. APV yönteminde iskonto oranı olarak genellikle özsermaye maliyeti
(borçsuz şirket için) kullanılır, vergi kalkanları ise borç maliyeti veya proje
riskine göre uyarlanmış bir oran ile iskonto edilir. APV’nin avantajı,
finansman yan etkilerini ayrı değerlendirerek her birine uygun iskonto oranı
uygulamaya olanak tanımasıdır. Böylece borç oranının zamanla değiştiği,
projenin farklı safhalarında farklı finansman yapılarının olacağı durumlarda
tek bir WACC yerine APV kullanmak tutarlılık sağlar [CrossVal, 2024]. Örneğin,
projenin başlangıçta yüksek borçla finanse edilip zamanla borcun azalacağı
öngörülüyorsa, APV yöntemi her yıl için değişen WACC yerine daha şeffaf bir
değerleme sunar. Literatürde APV’nin özellikle karmaşık ve kaldıraçlı
işlemlerde (LBO gibi) tercih edilmesi önerilirken, sermaye yapısı sabit ve
basit olan durumlarda klasik WACC ile benzer sonuçlar verdiği ifade edilmiştir
[CrossVal, 2024]. Nitekim bir kıyaslama çalışmasında, sabit borç oranı
varsayımı altında APV ve WACC yöntemlerinin aynı değere ulaşacağı
gösterilmiştir [Vereckey, 2020]. Sonuç olarak, APV, WACC’ın özel bir durumu
olarak görülebilir ve doğru koşullarda kullanıldığında değerleme hatalarını
azaltan faydalı bir tekniktir.
Risk Ayarlı
Nakit Akımları ve Kesin Eşdeğer Yöntemi
Geleneksel
DCF yaklaşımı, risk unsurlarını iskonto oranına yüklerken, alternatif olarak
kesin eşdeğer (certainty-equivalent) yöntemi riskleri nakit akışlarında
ayarlamayı önerir. Bu yaklaşımda, her bir gelecekteki nakit akımı, içerdiği
risk için azaltılarak risksiz eşdeğer bir tutara indirgenir ve bu nakit
akımları risksiz oranla iskonto edilir. Teoride kesin eşdeğer yöntemi ile risk
primi eklenmiş iskonto oranı yaklaşımı aynı değeri vermelidir; nitekim DCF
yönteminin, kesin eşdeğer yönteminin özel bir hali olduğu gösterilmiştir
[Cifuentes, 2016]. Ancak uygulamada bu yaklaşım, her dönem için risk ayarlı
nakit akımı hesaplamayı gerektirdiğinden yaygın kullanılmaz. Yine de
belirsizliğin yüksek olduğu projelerde senaryo analizleriyle birlikte kesin
eşdeğer yaklaşımı, hangi durumda hangi iskonto oranının zımni olarak
kullanıldığını anlamaya yardımcı olabilir. Benzer şekilde, olasılık ağırlıklı
senaryo analizi veya Monte Carlo simülasyonları, tek bir iskonto oranı
varsaymak yerine nakit akımlarının farklı gerçekleşme olasılıklarını ve
risklerini modelleyerek bir dağılım oluşturur. Bu şekilde, riskin tek bir orana
indirgenmesinin ötesine geçilerek değer aralığı ve olasılıkları hakkında daha
zengin bir çıktı elde edilir.
Build-up
ve Puanlama Yöntemleri
Özellikle
halka açık karşılaştırılabilir verilerin olmadığı durumlarda, değerleme
uzmanları risk primlerini yapısal olarak eklemeyi tercih eden build-up yöntemi
(yukarıda bahsedilen) veya daha subjektif puanlama yöntemlerini
kullanabilirler. Puanlama yönteminde, proje veya şirket belirli risk faktörleri
açısından (ülke riski, rekabet riski, yönetim kalitesi vb.) puanlanır ve bunlar
önceden belirlenmiş tablolardan bir iskonto oranı karşılığına dönüştürülür. Bu
yöntemler tamamen bilimsel olmaktan ziyade tecrübe ve yargıya dayanır, ancak
CAPM gibi modellere güvenilemeyen durumlarda pratik bir çözüm sunar. Örneğin,
küçük bir girişimin değerlemesinde analist, büyük ölçekli halka açık bir
şirketin beta ve risk primini kullanmak yerine, riskleri için birkaç puan ekleyerek
kendi iskonto oranını oluşturabilir. Bu tarz bir build-up yaklaşımı,
Ibbotson’ın küçük şirket primi, sektör primi gibi tarihsel verilerinden
yararlanarak daha nesnel hale de getirilebilir [Smith Schafer. 2020].
Piyasa
Implied (Çıkarımsal) Getiriler
Son
yıllarda akademik yazında, şirketlerin mevcut piyasa değerlerini ve analist
beklentilerini kullanarak çıkarımsal özsermaye maliyeti (implied cost of
equity) hesaplanması üzerine çalışmalar artmıştır. Bu yaklaşımda, örneğin bir
hissenin mevcut fiyatı ve beklenen temettü/kar büyümesi verilerinden
yararlanılarak yatırımcıların o anki beklenen getiri oranı içsel olarak
hesaplanabilir. Böylece CAPM gibi bir modele başvurmadan, piyasanın gömülü
iskonto oranı elde edilmiş olur. Literatürde farklı çıkarımsal yöntemlerin
(temettü indirgeme modeli, artık gelir modeli vb. ile) kullanıldığı ve bunların
gelecekteki getirileri öngörmede faydalı olabildiği gösterilmiştir [Bini,
(2018]. Uygulamada da bazı analistler, şirketin güncel piyasa değerine bakarak
“piyasa bu şirketi hangi iskonto oranıyla fiyatlıyor” sorusunu sormakta ve bunu
bir çapraz kontrol aracı olarak kullanmaktadır. Bu yöntem, doğrudan karar verme
aracı olmasa da seçilen iskonto oranının makul olup olmadığını piyasa
konsensüsüyle karşılaştırma imkânı verir.
Yukarıdaki
alternatif yaklaşımlar, geleneksel iskonto oranı belirleme yöntemlerine kıyasla
farklı avantaj ve dezavantajlar taşırlar. Örneğin çok faktörlü modeller daha
açıklayıcı olabilir ancak veriye ve modele duyarlılığı daha yüksektir; APV
esneklik sağlar ancak hesaplaması daha karmaşıktır; kesin eşdeğer yöntemi
teorik olarak çekici olsa da uygulamada sezgisel değildir; build-up ve benzeri
yaklaşımlar pratik olsa da subjektiftir. Bu nedenle, güncel uygulamalarda sıkça
görülen bir yaklaşım, birden fazla yöntemin bir arada kullanılarak birbirini
kontrol etmesidir. Örneğin, bir şirketin değerlemesinde öncelikle WACC/CAPM
yöntemi ile iskonto oranı belirlenip değer hesaplanmakta, ardından sonuçlar çok
faktörlü model veya piyasa çıkarımsal getiri gibi yöntemlerle karşılaştırılarak
bir değerlendirme yapılmaktadır. Böylelikle, tek bir yönteme aşırı güvenmekten
kaynaklanabilecek hatalar minimize edilir.
SONUÇ
VE DEĞERLENDİRME
İskonto
oranının doğru belirlenmesi, indirgenmiş nakit akımı analizinin belki de en zor
ve en kritik yönüdür. Bu oran, şirket değerlemesinde ufak değişimlerinin bile
büyük etkiler yaratabildiği bir kaldıraç noktası gibidir. Geleneksel
yaklaşımlar, özellikle WACC ve CAPM, bu alanda uzun yıllardır hem akademik
literatürde hem de pratikte standart araçlar olarak kullanılagelmiştir. WACC,
bir şirketin ortalama sermaye maliyetini yansıtarak teorik olarak tutarlı ve
hesaplaması görece basit bir iskonto oranı sunar; CAPM ise finansal
piyasalardaki risk-getiri dengesini özsermaye maliyetine bağlayan sezgisel bir
çerçeve sağlar. Nitekim anketler, finans yöneticilerinin çoğunluğunun bu
geleneksel araçlara güvendiğini ortaya koymaktadır (ör. CFO’ların ~%75’i CAPM
kullanıyor ve şirketlerin ~%85’i WACC’ı temel alıyor) [Graham & Harvey,
2001]. Ancak bu yaygın kullanım, söz konusu yöntemlerin kusursuz olduğu
anlamına gelmez. Aksine hem teoride hem uygulamada pek çok zorluk mevcuttur.
Birincisi,
finans teorisinin açıkça ortaya koyduğu gibi, iskonto oranı kavramı belirsizlik
barındırır. Geleceğe dair beklentiler ve risk algıları zamanla değişir;
dolayısıyla bugün için geçerli görünen bir sermaye maliyeti, yarın piyasa
koşulları farklılaştığında güncelliğini yitirebilir [Gormsen, & Huber
2023]. John Cochrane’nin ifadeleriyle, "iskonto oranları pek çok
bulmacanın merkezinde yer alır ve nasıl oluştuğuna dair tartışmalar hala devam
etmektedir" [Cifuentes, 2016]. Bu belirsizlik, iskonto oranının tek bir
doğru değeri olmayabileceğini, geniş bir olası değer aralığı içinde düşünmek
gerekebileceğini ima eder. Uygulamada da şirketlerin çoğu, ekonomik konjonktüre
göre iskonto oranlarını dönemsel olarak güncellemek durumunda kalırlar
[Mauboussin, & Callahan 2023]. İyi bir uygulama olarak, şirketler fırsat
maliyetlerindeki değişimleri düzenli aralıklarla gözden geçirerek yatırım
değerlendirme süreçlerine yansıtmaktadır.
İkinci
olarak, teori-uygulama uçurumu özellikle dikkat çekicidir. Akademik olarak CAPM
ve türevleri yoğun eleştirilere maruz kalmış olsa da pratikte halen vazgeçilmez
araçlar olmaları bir ironi barındırır. Bunun bir nedeni, uygulayıcıların
karmaşık alternatifler yerine basit ve anlaşılır kuralları tercih etmesidir.
Örneğin bir CFO için, şirketinin ortalama %WACC’sını hedef getiri olarak
koymak, her proje için ayrı ayrı risk primi hesaplamaktan daha kolay ve
anlaşılabilirdir. Profesör Thesmar’ın vurguladığı gibi, CAPM on yıllardır “daha
iyi bir alternatif bulunamadığı için” öğretilmeye devam edilmiştir [Vereckey,
2020]. Bu durum, gelecekteki araştırmalar ve finans eğitimi açısından bir
fırsat alanı işaret eder: Daha uygulanabilir, kolay anlaşılır ancak riskleri
daha doğru yansıtan modeller geliştirmek ve bunları uygulamaya kazandırmak.
Nitekim
yakın dönemde yapılan bazı çalışmalar, CAPM kullanımının neden olduğu değerleme
hatalarını niceliksel olarak ortaya koymuş ve bu modelin belirli durumlarda
sistematik yanılgılara yol açtığını göstermiştir [Vereckey, 2020]. Gelecekte,
davranışsal finans ve piyasa anomali bulgularının iskonto oranı belirleme
süreçlerine entegrasyonu, bu alandaki önemli gelişme alanlarından biri
olacaktır. Örneğin, yatırımcıların risk algısındaki davranışsal önyargıların
(aşırı iyimserlik/kötümserlik dönemleri gibi) iskonto oranlarına etkisi veya
sürdürülebilirlik/iklim riskleri gibi yeni ortaya çıkan risk unsurlarının
sermaye maliyetine nasıl dahil edileceği hem akademik hem pratik açıdan güncel
araştırma konularıdır.
Üçüncü
olarak, doğru uygulama ve kurumsal yönetim boyutu önem kazanmaktadır.
Şirketlerin yatırım kararlarında uygun iskonto oranını seçmeleri, kurumsal
değer yaratımı açısından kritik bir yönetim kararıdır. Yanlış bir iskonto oranı
kullanımı, ya şirketi değer yaratma fırsatlarını kaçırmaya ya da aşırı riskli
projelere girişip değer yıkımına uğratmaya götürebilir. Bu nedenle, şirket
yönetimleri kendi sermaye maliyetlerini doğru hesaplamalı ve bu hesaplamayı
şeffaf bir şekilde paydaşlarıyla paylaşmalıdır. “Do you know your cost of
capital?” (Sermaye maliyetinizi biliyor musunuz?) başlıklı Harvard Business
Review makalesinde vurgulandığı gibi, birçok üst düzey yönetici bile şirketinin
sermaye maliyetini tam olarak hesaplayamamakta veya yanlış hesaplamaktadır [Jacobs,
& Shivdasani, 2012]. Böyle bir eksiklik, stratejik planlamada hatalara yol
açabilir. Bu bakımdan, finansal raporlama ve yatırımcı ilişkileri çerçevesinde,
şirketlerin sermaye maliyeti varsayımlarını açıkça ortaya koymaları ve
gerekçelendirmeleri beklenmelidir. Uluslararası derecelendirme kuruluşları ve
yatırımcılar da artık şirketlerin yatırımlar için hangi iskonto oranlarını
kullandığına ve bu oranların makul olup olmadığına dikkat etmektedir.
Sonuç
olarak, indirgenmiş nakit akımı ile şirket değerlemesinde iskonto oranının
belirlenmesi, bir sanat ile bilim arasındaki ince çizgide yer alan bir
süreçtir. Bilimsel yönüyle, finans teorisi bize genel prensipler, modeller ve
hesaplama araçları sunar: fırsat maliyeti kavramı, CAPM ve faktör modelleri,
WACC ve APV formülleri gibi. Sanatsal yönüyle ise, her şirketin ve projenin
kendine özgü risk ve özellikleri, piyasa koşullarının dinamikliği ve
öngörülemeyen geleceği, deneyimli bir analistin muhakemesini ve yaratıcılığını
gerektirir. Değerleme uzmanları, bir yandan teorik modellerin rehberliğinde
sistematik olmaya çalışırken, diğer yandan model sonuçlarını eleştirel bir
gözle değerlendirip gerektiğinde sezgisel düzeltmeler yapmalıdır.
Geleceğe
yönelik olarak, akademik araştırmaların odaklanabileceği birkaç alan dikkat
çekmektedir: (1) İskonto oranlarının oluşumunun daha iyi anlaşılması:
Makroekonomik faktörler, piyasa duyarlılıkları ve yatırımcı davranışlarının
zaman içinde sermaye maliyetine etkisini inceleyen çalışmalar [örneğin Gormsen,
& Huber 2023,şirketlerin zaman içindeki algılanan sermaye maliyetini
izlemiştir] değerli içgörüler sağlayacaktır. (2) Gelişmekte olan piyasalarda
iskonto oranı belirlenmesi: Yükselen piyasalardaki yüksek belirsizlik, ülke
risk primi, kur oynaklığı gibi unsurların nasıl ele alınacağı halen
tartışmalıdır; bu konuda daha iyi modeller (örneğin küresel CAPM vs yerel CAPM
karşılaştırmaları) geliştirilebilir. (3) Özel şirket ve start-up değerlemeleri
için yöntemler: Halka açık olmayan veya teknoloji girişimleri gibi standart
beta hesaplamasına uymayan şirketler için iskonto oranı belirlemede yenilikçi
yaklaşımlar (örneğin toplam beta, piyasa temelli sentetik rating yöntemleri,
vs.) araştırılabilir. (4) Risk primlerinin döngüselliği ve rejim bağımlılığı:
Piyasa risk priminin durgunluk ve genişleme dönemlerinde değişebileceği; benzer
şekilde küçük şirket priminin zamanla azalabileceği gibi dinamikler, iskonto
oranı hesaplamalarını daha duyarlı hale getirecek şekilde modele dahil
edilebilir.
Son
tahlilde, bir şirketin değerini belirlemek için gelecekteki nakit akımlarını
bugüne indirgemek ne kadar temel ve basit bir konsept ise, iskonto oranını
doğru seçmek de o denli karmaşık ve önemlidir. Finans literatüründe sıkça
vurgulandığı gibi "garbage in, garbage out" (GIGO)" (çöp in, çöp
out") — eğer iskonto oranı hesabınız hatalıysa, DCF modeliniz ne kadar
sofistike olursa olsun çıkan değer yanıltıcı olacaktır. Bu nedenle, değerleme
uzmanları ve finans yöneticileri, iskonto oranını belirlerken mümkün olan en
iyi yöntem ve verilere dayanmalı, sonuçları farklı perspektiflerden kontrol
etmeli ve belirsizlik alanlarını karar vericilere açıkça ifade etmelidir.
İskonto oranı belirleme süreci, şirket değerlemesinin bel kemiği olup, üzerinde
titizlikle durulması gereken bir konudur. Hem akademik araştırmalar hem de
pratikteki gelişmeler, bu zor konuyu daha iyi anlamamıza ve uygulamamıza
yardımcı oldukça, sermaye tahsisinin etkinliği ve şirket değerlemesinin
güvenilirliği artacaktır.
Kaynaklar:
Bini,
M.
(2018). Implied cost of capital: How to calculate it and how to use it.
Business Valuation OIV Journal, Fall 2018, 5-32. https://www.fondazioneoiv.it/wp-content/uploads/2018/12/implied-cost-of-capital-how-to-calculate-it-and-how-to-use-it.pdf
Bloomenthal,
A.
(2024, August 26). How do I use the CAPM to determine cost of equity?
Investopedia. https://www.investopedia.com/ask/answers/022515/how-do-i-use-capm-capital-asset-pricing-model-determine-cost-equity.asp
Bruner,
R. F., Eades, K. M., Harris, R. S., & Higgins, R. C. (1998). Best
practices in estimating the cost of capital: Survey and synthesis. Financial
Practice and Education, 8(1), 13–28.
Chrysafis,
K. A.
(2012). Corporate investment appraisal with possibilistic CAPM. Mathematical
and Computer Modelling, 55(3-4), 1044-1056. https://doi.org/10.1016/j.mcm.2011.09.029
Cifuentes,
A.
(2016, September 29). The discounted cash flow (DCF) method applied to
valuation: Too many uncomfortable truths. SSRN Electronic Journal. https://doi.org/10.2139/ssrn.2845341
Cochrane,
J. H.
(2011). Presidential address: Discount rates. The Journal of Finance, 66(4),
1047-1108. https://doi.org/10.1111/j.1540-6261.2011.01671.x
CrossVal. (2024). APV vs
WACC. https://www.crossval.com/blogs/apv-vs-wacc/
Damodaran,
A. (2012). Investment Valuation: Tools and Techniques for Determining the Value
of Any Asset (3rd ed.). Hoboken, NJ: John Wiley & Sons.
Damodaran,
A.
(2015, February 16). DCF Myth 1: If you have a D (discount rate) and a CF (cash
flow), you have a DCF! Musings on Markets [Blog]. aswathdamodaran.blogspot.com.
Estrada,
J. (2011).
The Financial Times guide to understanding finance. Prentice Hall.
Fama,
E. F., & French, K. R. (1992). The cross‐section of expected stock
returns. Journal of Finance, 47(2), 427–465. DOI:
10.1111/j.1540-6261.1992.tb04398.x
Fama,
E. F., & French, K. R. (2004). The capital asset pricing model: Theory and
evidence. Journal of Economic Perspectives, 18(3), 25–46. DOI:
10.1257/0895330042162430
Farber, A., Gillet,
R., & Szafarz, A.
(2006). A general formula for the WACC. International Journal of Business,
11(2), 211-218.
&l